"Ya Rabbi TÜRKİYE'mizde adaleti ve merhameti hâkim kıl.
gökyüzünden rahmetini, yeryüzünden bereketini esirgeme..."


FÜTUH-UL GAYB 5

56. Makale: KULUN HALKI VE NEFSİ BIRAKMASI

Kul şahsi hevesi, nefsi, iradeyi, dünya ve ahiret ümitlerini bırakmalıdır. Bunları bırakıp kalbine yalnız Allah (CC) sevgisi girdiği an doğruyu bulmuş sayılır. Artık kalbinde yalnız Allah (CC) sevgisi vardır. Her şeyi Allah’tan (CC) ister; başka bir şey arzu etmez. Çünkü Allah (CC) onu kullar arasından seçmiştir. Onların içinden saf olarak almış; hem kullara sevdirmiş hem de kendisi sevmiştir.

İnsanların kalbi, o sevilmiş, seçilmiş insanın sevgisiyle doludur. Bu yapılanlar, onun için bir nimet sayılır. Sonra sonsuzluk ifade eden hoşluklardır. Bunların içinde ebedi kalma saadeti vardır. Kul, bu halinde elinde olmayan ilahi bir irade ile düşünür ve ilahi tecelliler arasında kendisini yok olmuş bulur. Hakk’ın (CC) tedbiriyle hareket eder. O’nun (CC) dilediği gibi olur, O’nun (CC) rızasına göre razı olur. O’nun (CC) emrine uyar, başkasını bilmez. O’ndan (CC) başka kimsede varlık göremez. Bu durumda bilir ki fiil, söz ve hareket hepsi Hakk’a (CC) tabidir.

Bu durumda ilahi vaadler alır; hayal dahi edemediği şeyleri bulur ve alır. Burada da ilave yapmak gerekirse deriz ki, kulun iradesi yok olmuştur. Yalnız ilahi irade kendini gösterir.

Bu mevzuyu biraz açmak isteriz. Kastımız, kulun iradesi yok olduktan sonra bazı değişiklikleri bildirmektir. Kul bir iş diler, fakat kendi iradesi ile değil. Hakk’ın (CC) iradesi dahilinde. Az zaman sonra o değişir, başka bir şekil alır. Bu değişik iş, belki o kulu üzer; ama üzülmemek gerek. Çünkü Allah-u Teala (CC) Hz.leri şöyle buyuruyor:

- “Biz bir iş değiştirdiğimiz zaman ancak yerine ondan daha iyisini, daha güzelini veya aynısını getiririz. Allah’ın (CC) her şeye kadir olduğunu bilmez misin?”

Burada sözle söylenmesi gerekmeyen işler vardır ki onu yalnız tasavvuf ehli bilir.

Yukarıda zikredilen Ayet-i Kerimenin bir nüzul sebebi vardır. Ama biz bunun üzerine duracak değiliz. Yalnız bazı hususları belirtmek için anlatmakta fayda vardır.

Hz. Peygamber (SAV) irade bakımından Hakk’ın (CC) emir ve tecellisine bağlıydı. Şu kadar var ki bazı ilahi irade yönünden iyi, fakat zuhur eden hadiseler cihetinden zahirde hatalı görülen şeyler sezerdi; ama kalben… Bunu bilen ancak Allah’tı (CC). Değiştirmek de Allah’a (CC) ait idi. Hal böyle iken değişen bazı ayetler Peygamberi (SAV) üzerdi. Bunun üzerine bu ayet nazir oldu. Peygambere (SAV) ihtar edildi.

Tasavvufi ve öz manası ele alınırsa şu ayet-i kerime de kastımız olan inceliği belirtmeye yeter:

- “Dünyanın geçici nimetlerini istiyorsunuz. Halbuki Allah (CC), öbür alemin güzelliğini sever. Eğer geçmiş bir hüküm Allah (CC) tarafından verilmiş olmasaydı sizi büyük bir azap tutardı; bu yaptığınız işin cezası olurdu.”

İşte burada sözü edilen “geçmiş hüküm”, ilahi iradedir. Buna Hakk’ın (CC) arzusu denir. Bu irade hiçbir an değişiksiz olmaz, daima değişir. Makamı buraya varan kul, iradesi ile bir iş yapmaya kalkarsa ceza görür. Hakk’ın (CC) iradesine göre hareket edip fakat kalbine bir şey gelirse yalnız bir histen ötürü olur. Aksi halde: “Bu neden oluyor?” gibi sözler sarfedilirse Allah (CC) kulunu azarlar, kaderin daima değişmesi gerektiğini söyler, sonunda şöyle buyurur:

- “Allah’ın her şeye kadir olduğunu bilmiyor musunuz?”

Bunu biraz tefsir etmek gerekirse şöyle:

- “Sen kader denizindesin. Onun dalgaları seni çevirmektedir; kah bu yana kah öte yana.”

diyebiliriz. Şunu da burada ilave etmeliyiz ki her veli son makama erdiğini sandığı derece, bir nebinin ilk adımı olsa gerektir. Velilik ve ilahi iradeye geçtikten sonra yalnız nebilik, yani peygamberlik makamı vardır. Ve her veli, peygamberin makamına ermesine imkan olmadığını da bilmelidir.

En iyisini Allah (CC) bilir.

57. Makale: KADERDE NİZA YOKTUR
--------------------------------------
Bütün manevi haller saklıdır. Allah (CC) dostu da onları saklamaya memurdur. Her saklanması lazım gelen şeylere Kabz hali, diğerine de Bast tabir olunur. Bu cihetten bir velinin iki hali vardır demek icap eder: Biri Kabz (Sıkıntı), öbürü Bast (Serbest). Hali muhafaza Kabz; kaderle hareket etmek Bast’tır. Kadere uymak, serbest haldir. Ona bağlı olarak işleri kader çerçevesi içinde görmek en rahat alemdir. Daha sonra zuhura gelecek manevi halleri saklamak lazımdır. Bir veli, kerametini saklamak zorundadır. Kaderde saklanacak bir şey yoktur. Bu yüzden ona münakaşasız uymak, onun zuhurunu beklemek en iyisidir. Gelen kendiliğinden gelir. Olacak iş, istenmese de olur. Bunların kendine göre makamları vardır. İrade-i İlahîye ile hareket eden kimsenin kaderden haberi olmayabilir ki o kimseden bazı haller zuhur edebilir; bir nevi keramete benzer… fakat değildir. Bu sebepten zuhura gelecek bir işi saklamak yerinde olur. Çünkü hikmeti bilinmez. Çünkü iyi sanılan şey kulun arzusu hilafına çıkması mümkündür. Kader-i İlahîye tam dalmış olanda böyle bir mahzur yoktur. O, kendisine bir şey izafe edemez. Keramet bile olsa kader-i ilahi olduğunu bildiği için açığa vurmasından bir zarar gelmez. Bu makam çok ağır bir makamdır. Bu kader makamına girmek için birkaç devre geçmesi lazımdır. Başta insanın bu makama ermesi ilahi irade ile istendiği takdirde kendisine şahsi istek ve temenniler hakkında bazı emirler vaki olur. Bazı zamanlar bir yoklama gibi sual gelir. Suale benzemez, ama öyle demek daha iyi olur. Mesela: - Bu iş nasıl? Gibi bir teklif vaki olur. Bunu takiben de: - Bu işi bırak. Emri gelir. Daha başka şekilde zühd yolu telkin edilir. Ve o yolu tutar. Böylece bir zaman kalbi boşalır. Bütün istek, arzu, temenni yok olur; yalnız Allah (CC) aşkı kalır. Bundan sonra gelecek tecelli değişebilir. Bazı vasıtalarla istemeye izin verilir. Kısmetini istemeye başlar. Çünkü kısmetini alması ve nasibini yemesi lazım. Bu sebepten yer içer, ama kaderin içinde kaldığını iyi bilir. Bunu bildiği halde yine Allah’a (CC) dua eder. Nasip ister. Halbuki istemese dahi o şeyin geleceğini bilir. Bunu yapmasının sebebi de edep icaplarına uyduğunu göstermektir. Bunu böyle yaptığı için Allah (CC) indinde sevgi derecesi daha çok artar. Kerametlerin saklanması halinden kurtulmak bir nimet sayılır. Bir velinin her işi açık olması da ayrı bir fazilettir. Bu duruma gelmek için isteme derecesine çıkmak lazım. Haddi aşmamak bir yüktür. Buna her veli dayanamaz. Bu makam ağırdır. Kader içinde kalmak daha iyidir. Bir sürü güçlükler ve sır saklamalar ağır bir vazifedir. Ama kader içinde hoş geçinmek daha rahattır. Çünkü gizli tutulması gereken bir hal yoktur. - İşte kaderdir, ne ise oluyor. denir, geçilir. Burada bir sual tevcih etmek mümkündür. Bu da bizim bu anlattığımız son şekil için bir, Kaderiyeci tabirinin kullanılma tehlikesidir. Madem kader içinde hareket ediyor, o halde emir ve vazifelerin ne lüzumu var? Sonra: - “Ölüm gelinceye kadar Allah’a (CC) ibadet et.” Ayetini red demek oluvor gibi bir söz söylenmesi beklenebilir. Bunun cevabı basittir. İlk bakışta hiçbir veli böyle bir kötü yola girmez. Allah’ın (CC) sevgili kullarını böyle bir hareket yapmaktan tenzih ederiz. Şu iyi bilinmelidir ki bu kadar yüksek bir makama eren kötülük yapamaz. Kötülüğe ait bütün arzuları sönmüştür. Daha evvel de belirttiğimiz gibi bu hal lafla değil, kolay anlaşılması için evvela hal sahibi olmak lazımdır. Bir insan, ilahi kudret ve kuvvet sayesinde en üst makama çıksın; sonra da dinin emirleri dışında iş yapsın; bu imkansızdır. Bir defa bu makam sahibinin iradesi Hakk’a (CC) bağlıdır. Hakk (CC) ise en güzel şeyleri ister. Hakk’tan (CC) güzel işler zuhur eder. O insan, iyi iş yapmak için bir güçlükle de karşılaşmaz. Allah (CC) onu her kötülükten esirger. Nasıl ki Allah-ü Teala (CC): - “İşte biz, ondan bu şekilde kötülükleri bertaraf ettik. Çünkü O, bizim sağlam kullarımızdandı.” Buyurdu. Diğer ayette ise: - “Bütün kullarım üzerinde senin hükmün olamaz.” Buyurdu. Bu, şeytana bir azar idi.. Ayrıca şeytanın: - “Yalnız Allah’ın (CC) halis kullarına bir şey yapamam.” Dediğini de Rabbimiz (CC) bize haber veriyor. Yukarıdaki sualinle senin bir zavallı insan olduğun anlaşılır. Zamanımızın sapıkları gibi bir veliyi görmek yerinde olmaz. Veli, Allah’ın (CC) himayesindedir. Diğeri ise şeytanın kucağındadır. Allah’ın (CC) himayesinde olana şeytan nasıl yanaşır? Böyle bir makam sahibi için kötü şeyler nasıl düşünülür? Yukarıdaki soruyu sormak kadar düşünmek de bir hatadır. Bu yolun hakiki yolcuları, yalnız hal sahibidir. Onlar, sözde bir veli geçinip dinin emirlerini hiçe sayan değildir. Bu sual yolunu takip edenler, bir sapıklık içinde bulunmaktalar. Allah (CC) sonsuz kuvvet ve kudretiyle bizleri bu yolun sapıklarından saklasın. Ve bizleri muhafazası altına alsın. Bizleri ve bu yolun hakiki yolcularını gerek dış ve gerekse iç alemi zengin olanlardan kılsın. İyiliklerini üzerimizden eksik etmesin.
58. Makale: HER YANI BIRAKIP ALLAH'IN (C.C.) FAZİLET KAPISINA DÖNMEK

-------------------------------------------------------------------------------- 
Bütün yönleri bir yana at, bırakıp attığın şeylere yanaşma. Onların birine dahi iltifat, maneviyatı yıkar, ilahi faziletin kapısı sana açılmaz. Allah’a (CC) yaklaşamazsın. Tevhid nuruyla bütün cihetleri kapa. Kendini, nefsini, bilgini ilahi ilim karşısında yok gör. Kalp gözün açılır. Fazilet kapılarını baş gözünle dahi görmeye başlarsın. Artık baş gözün maddi göz değil, kalp gözüdür. İman, yakın nurudur… Bu nur, iç alem parladıktan sonra dışa vurur. Bir evin içi aydınlık olduktan sonra gecenin dışardaki karanlığını deler gibi dış alemi aydınlatır. Bu nur, zuhur ettikten sonra her varlığın ona uyar. Allah’ın (CC) verdiği o nur önünde eğilir; bir vaad-i ilahi icabı bunlar oldu. Nefsini ezme; onu kötülüğe atma. Ve onu kendi başına bırakma. Onu kendi isteğine bırakırsan şaşar; halka bağlanır. Hakk’ı (CC) unutur. Maddi kuvvete ve sebeplere güvenir; mahvına sebep olur. Hayır kapılarını sana kapar. Nefsi kendi başına bırakmak bir cehalettir. Allah’a (CC) bir eş tutmaktır. Bu yapıldığı takdirde mukabili olarak manevi taraf kapanır. Çünkü Hakk (CC) terk edilmiş ve batıl tutulmuştur. Şunu da bilmelisin ki ilahi kapılar her zaman açıktır. Her an tevbe yolları görünmektedir. Onları tuttuğun an yine Hakk (CC) yardımına erersin; merhamet eli seni yine kurtarır. Bir defa kapıldım, deyip ötesini aramamak olmaz; Allah’a (CC) dönmek istediğin an kabul olunmuş sayılırsın. Dön ve yalvar; O’nun (CC) rahmeti seni tutar. Hastalıklara şifa verir. İstediğin zenginliği ve her güzelliği bulursun. Eğer yine bir şaşkınlık yapmazsan böylece kalırsın ve yokluk senin için yok olur.
                                                                          ~ anasayfa ~